KONUŞAN BALIK #icedonugungunlugu

bir çocuk varmış balık tutmaya gitmiş

oltası kırmızı ve sarı ve gömleği ilikliymiş

a! konuşan bir balık çekmiş gölden 
demiş balığa “dile benden ne dilersen” 
balıksa – konuşuyordu ya – “aman yarabbi!

konuşan bir çocuk yakaladım!” diye haykırmış 
çocuk o saat anlamış her şeyin tersine öğretildiğini

kaldırıp göle atmış kendini (boş kayık, sahipsiz olta, bir de kasket bulanlar:

anlamamışlar kararın sebebini: e tabi, 
herkese konuşan balıkları duymak nasip değil ki!) 

Analitikle romantiğin elele tutuşabileceğini lisede kimya derslerinde öğrenmiştim. Sıranın üstüne bir yana kimya defterimi açardım, bir yana yazı defterimi. Bir yandan kimya sorularına kafa yorarken bir yandan da kafamda dolaşan cümleleri yazı defterime kaydederdim. 
Her şeyin tersine öğretildiğini, insanların aslında karşısındakiyle değil hep kendisiyle konuştuğunu, asıl olanın – özün üstünün katman katman yalanla örtüldüğünü, ve sonuçta dünyanın zor ve kötülükle dolu bir yer olduğunu biliyordum 17 yaşımda. Biliyordum da, yakıştıramıyordum. Ben yanılıyorum herhalde, diye düşünüyordum. Etrafımdaki herkes bu zor yaşamı daha da zorlaştırıyor olamaz, yalan söylüyor olamazlar. Ben yanlış anladım herhalde. Yanlış yerdeyim. Belki başka yere gider, başka insanların arasına karışırsam gerçeği, doğruyu, özü bulabilirim…? Kötülüğün kurumsal ve küresel hale geldiği bu zamanda yaşamın her daim iyilikle, kolaylıkla, güvenle dolu olduğu bir yer bulamadım. Şimdi kucağımda taze bir yaşam, yeni doğmuş bir bebek var ve ben ona kötülükle ilgili ne söyleyeceğimi merak ediyorum. O da konuşan balıkları duyan cinsten olacak, biliyorum. O da kaldırıp kendini göle atacak belki de, konuşan balıkların dünyasında konuşan bir çocuk olmak için. Tersine öğretilenler bir yana, belki de söyleyecek tek bir şey var: Yaşamda kötülük iyilik kadar yaygın ve bir o kadar geçicidir. 
Geçecek!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir