DÖNÜŞÜM BÖLÜM BİR #icedonugungunlugu

Bunca yıldan sonra Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okumak çok değişik bir deneyim. KKK’ı ilk okuyuşumda, yıkıcı bir ilişkiden çıkan, kendiyle ilk kez tanışmanın arifesinde genç bir kadındım. Şimdi, tam 7 yıl sonra, yeniden okuyorum Vahşi Kadın’ı, ve Tolstoy’u yeniden okumak gibi bambaşka bir taraftan okuyorum. Ah Vahşi Kadın, rafta her göz göze gelişimizde biliyordum yeniden buluşacağımızı – ama bu buluşmayı evli, çocuklu, eve kapanmış, solgun bir Zeynep’le yapacağın hiç aklıma gelmemişti!

Öğrenmemiz gereken en büyük ders ölmesi gerekenin ölmesine, yaşaması gerekenin ise yaşamasına izin vermektir, demiş KKK.
Ve tam da bunca yıldır emekle inşa ettiğim, tanıdığım ve sevdiğim Zeynep’i, kendimi yitirdiğimi düşünürken, ölen Ben’in yasını tutmaktan yataklara düşmüşken (mecazen, yoksa ne gece ne gündüz yatak yüzü gördüğüm yok!), bu cümle çıkıyor karşıma. Ah! Ölmesine izin vermek: rutinden kaçan, doğaçlama yaşayan, maceracı, gözükara, asi Zeynep’in ölmesine izin vermek – ve doğmakta olan, ölen Zeynep’in hep çok sıkıcı, çok sınırlı, çok yazık bulduğu bu yeni Zeynep’i doğurmak – anaç, evcil, rutinli, temkinli, planlı, uykusuzluğa ve çocuk gürültüsüne dayanıklı, her anne kadar bıkkın ve yorgun olan, bu tanımadığım ve aslında tanımayı pek de istemediğim Zeynep’in doğmasına izin vermek – kendimde annemi görmek, artık genç olmadığımı, düşüncesiz, pervasız, beceriksiz olma lüksümün kalmadığını farketmek, farketmek yetmez, bir de K A B U L E T M E K –

Ne demiş, ölmesi gerekenin ölmesine, yaşaması gerekenin yaşamasına izin ver. 

Zeynep’in öteki yakasından sevgiler.