İÇGÜDÜSEL’İN YERİ #icedonugungunlugu

78256000_606933023389327_1789101539483189248_n

Uyuyamıyorum.

Uykuya dalmak hep zor olmuştu ama şimdi koca bir karnım, tekmeleyen bebeğim, ve huzursuz bacaklarım var. Kafamda sorular, listeler, yüreğimde acabalar, endişeler…

Bir sürü teknik öğrenmek, onları uygulamak, neticede değişik şekillerde ve derecelerde farkındalığa gelmek – beni bekleyen sınava kıyasla ne kadar kolay, ne kadar yüzeyselmiş!

Asıl sınav şimdi.

Gerçekten kendimi bırakmayı öğrendim mi?

Bedenimi dinleyip, ona teslim olabiliyor muyum?

Duygularımın ne kadar farkındayım?

Otomatik tepkilerimin?

Kendimi biliyor muyum, öfkeliyken, endişeliyken, uykusuzken, kızgınken biliyor muyum kendimi?

***

Bir tarafım bunları sorgularken başka bir tarafım da diyor ki, “Bu başına geliyor, sen bunu seviyor ve istiyorsun, sorgulamayı bırak, yararı yok, kendinin en iyisini ol, hayata güven ve gevşe”.

En meyilli olduğum ses işte bu son ses.
Zihnim, rasyonellikten, mantıktan, analizden çok uzak bu son sesin topraklarında
duraklamak
konaklamak
gevşemek istiyor.
Zihnin hükmetmediği,
içgüdülerin kadim yollardan nazikçe aktığı bu topraklar benim evim.

Ve bakıyorum da, belki de hamileliğin en büyük hediyelerinden biri bu:
İçgüdüsel’in Yeri’nde uzun bir duraklama.

***

İçgüdüsel’in Yeri.
Hoşgeldiniz.
Galiba zaten buradaydınız ama farketmemiştiniz.
İçgüdüsel bazen samimi gelir
ama hayvansı ve yoğun olabilir.
İçgüdüsel’de menü yoktur
tüm ikramlar anlıktır
tadını çıkarın.
Hesap getiremiyoruz çünkü
kalkıp gitmeniz mümkün değil
hesabı kapatmanız da.
İçgüdüsel’in Yeri
canlılığın mutfağında
yaşamın yasasında
akan kanın ritminde bulunabilir.
Her zaman bir soluklanmaya bekleriz.
Ne de olsa tüm büyük deneyimlerin mekanı biziz.
(Bir soluklanmanın sonunda neler olur
garanti edemeyiz).
Not.
Biz sağ beyin değiliz.
Merkezde olduğumuzun farkedilmesini tercih ederiz.

***

Ne güzelmiş içgüdüselin yeri! Ne güzelmiş aslında beni hiç ilgilendirmeyen, gerçek hayata dokunmayan şeylere kafa yormamak, ne güzelmiş toprağın üstünde bebekli, altında kök salmış bir kadın olmak!

***

Fotoğraflarımı en sevdiğim Orcun Ataibis çekti. Beni de 7/24 çekiyor. Kendisi çok çekici bir insan!

 

 

sosyal medya ama nasıl?

IMG_1238

Sosyal medya güzel de, dolu dolu yaşamakla meşgulken fotoğraf çekmeyi / çektirmeyi hiç canım istemiyor. Aslında benim sosyal medya hesabı açacağım da yoktu, 30 yaşımdan sonra Facebook, Instagram hesapları açtım. Açtıktan sonra da içine düştüğüm açmazı, ve bu açmazın çözülüşünü anlatayım size.

İzmir’de kıştı, biz Tayland’daydık, sosyal medya hesaplarını açmıştım ama samimiyet ve doğallık kaygıları içindeydim ve kullanmaya bir türlü elim gitmiyordu. İçe dönük, münzevi tarafım – üstelik de tanımadığım – bir sürü insana görünür olmaya şiddetle isyan ediyordu. Hesapları yoga derslerimi duyurmak için açmıştım ama, ben işimi kalpten yapıyorum, bulan bulur bir şekilde, diyordum. Sonra, Tayland’da mucizevi tesadüfler sonucunda Orçun’un eski bir arkadaşıyla karşılaştık. Kendime yakın hissedip kaygılarımı anlattığım sevgili arkadaşımız bana, kısaca şunu söyledi:

“Bildiklerini, sevgini ve yoganı paylaşman herkesin yararına olur. Yaptıklarını olabilecek en renkli, en çekici şekilde duyur, hiç tereddüt etme, kendini geri çekme, çünkü verdiğin hediye çok büyük.”

Üstüme alınsaydım altında ezileceğim bu güzel sözleri, kendisi de yoga ve meditasyon yollarında yürüyen arkadaşımdan duyunca, yogayı ve bilgeliği paylaşmanın benim kaygılarımdan çok daha önemli olduğunu anladım. Duymaya ihtiyacım olan şey buymuş, ondan sonra hesapları aktif kullanmaya başladım. Güzel insanlarla karşılaştıkça kaygılarım azaldı, kabuğuna çekilmeye meyilli kalbim açıldıkça açıldı.

E bu arada fotoğraflar tükeniyor tabi. Arkadaşımın öğüdü kulaklarımda, yoga arkadaşım ve fotoğraf eğitmeni TC Melis Aşkın‘a gittim. Melis çok uzaktan, bana hiç hissettirmeden, müdahale etmeden fotoğraflarımı çekti, doğanın içinde güzel bir gün geçirdik veee ortaya çok güzel fotoğraflar çıktı! Yakında paylaşırım 🙂

 

 

İRADEYLE DEĞİL ŞEFKATLE YAP (galiba B.K.S. Iyengar*) – KATI OLMAK NEDİR, KENDİNLE NASIL BAŞA ÇIKILIR, NİYE HİÇ AFİLLİ POZUM YOK???

IMG_9987Fotoğrafta gördüğünüz asananın çok çeşitlemesi var, benim yaptığım bana göre en kolayı 🙂 Adı Parivrtta Parsvakonasana, denge var, çevrilme var, güç var, kolay hali bile yabancısına değişik gelir.
.
Derslerde sık sık bahsettiğim bir gerçek var: Zorlanan kas kısalır – tamamen fiziksel bir olgu bu. Bedeni kendi sınırının ötesinde zorlayınca adrenalin salgılanıyor, adrenalin kaç/savaş tepkisini tetiklediği için kaslar kısalıyor – yani beden kaçmaya ya da savaşmaya hazır hale geliyor.
.
Oysa biz yoga yapmaya gelmiştik, esnemeye, güçlenmeye, kendimizle buluşmaya? Dişlerimizi sıkarak zorlayıp zorlayıp girdiğimiz şekil, egoyu (belki) tatmin ederken bedene daha da stres yüklüyor olmasın? İradeyle bedenimi bir şekle sokacam derken, o iradenin ta kendisi bedeni kapatıyor olmasın? Belki ihtiyacımız şefkattir? Olabilir mi?
.
(Hadi böyle şefkat mefkat laflarını sevmiyorsunuz diyelim. Belki bir zamanlar bana geldiği gibi, size de fazla “acitasyon” geliyordur [neden acaba?] O zaman şunu hatırlayın: Acı ve zorlama bedeni katılaştırır = fiziksel gerçek = iki kere iki dört.)
.
Benim katı bir bedenim var. Tam nedenini bilmiyorum; genetik diyen var, anne karnında travma diyen var, çocukken hep oturmuşsun diyen var, sinir sistemine reset at düzelir diyen var, enerjiyle çalış diyen var, önce kafanı değiştir diyen var, var oğlu var. En sonunda sorgulamaktan, yargılamaktan sıkıldım. Ben işime bakarım, yogama bakarım, bunlar hep kafanın anlattığı hikayeler dedim (biraz da mecburen dedim).
.
Bildiğim tek şey, o afili asanaların benim bedenimde vuku bulması için çoğu insandan daha fazla çalışmam, çoğunluğun gittiğinden başka yollar aramam gerektiği.
.
Tam da bu yüzden YOGAYI PAYLAŞMAYA karar verdim.
.
Esnek bir bedenin, beden zekası yüksek bir insanın (bazen tam da neyi nasıl yaptığını bilmeden) ŞAK diye girdiği şekle girmek için benim tek tek çalışmam, neyin nereden neye denk geldiğini hem zihnimle, hem bedenimle, icabında ruhumla anlamam gerekiyor.
.
Derinden anladığım şeyi derinden aktarabiliyorum.
.
Bir dirençle karşılaşan insanlara genellikle yardımcı olabiliyorum, çünkü direncin allahıyla her gün kendi matımda karşılaşıyorum.
.
“Ben bunu asla yapamam” dediğiniz yerler var ya? İrili ufaklı her gün geçiyorum o yerlerden. Bazılarını yapıyorum, bazılarını arada yapıyorum, bir kısmını yapamıyorum. Ne yaşadığınızı biliyorum.
.
Bu yüzdendir benim fotoğraflarım arasında “ileri seviye” asana görmeyişiniz. Çok eğitim aldım, çok yerleri öptüm, en sonunda bazı “ileri seviye”ler, birkaç “afilli”ler yüzüme güldü. Bütün yazı boyunca “yapamıyorum!!” diye inceden ağladığıma bakmayın, yapabildiklerim var.
.
Ama onları fotoğrafları yok!
.
Çünkü bir saat, iki saat, bazen kan ter içinde, bazen içsel yolculuğun dibinde çalışarak, BEDENİMLE, KENDİMLE SEVİŞEREK girdiğim asananın fotoğrafını çekmek – o yoğun halin, içe bakışın transından çıkıp da FOTOĞRAF ÇEKMEK! bana olası gelmiyor.
.
Yolculuğumu bir fotoğrafa, bir şekle indirgemek mi?? HAYIR. diyor içimdeki ses. Zaten o uğraşın içinde, bir nevi meditasyon hali belki de, fotoğraf çekmek hiç mi hiç aklıma gelmiyor 🙂
.
Sözün özü, yıllar geçtikçe anladım ki benim iradem zaten kuvvetliymiş. Katı bedenime deva olan tek şey şefkatmiş.
.
Teslim olmayı öğrenmek zorunda kalanların diyarından sevgiler.
.
.
.
*Internet aleminde “don’t do with great willpower but with great affection” olarak geçip Iyengar’a atfedilen bu sözün aslına ulaşamadım. Çeviriyi de doğaçlama yaptım 🙂